Nusret, Boğaz'da takipçileri için özel bir video çekti.

Boğaz ’ın masmavi sularında, güneşin altın rengi ışınları altında, lüks bir tekne salınıyordu. Üzerinde, dünyaca ünlü şef Nusret Gökçe ’nin imzası olan “Nusr-et” yazısı, güneşin parıltısıyla adeta dans ediyordu. Teknenin güvertesinde, 53 milyon Instagram takipçisine sahip olan Gökçe, 3.5 milyon takipçisi bulunan Amerikalı şef ve içerik üreticisi Nick Digiovanni ile birlikteydi. İkili, etraflarını saran profesyonel ekipmanlar arasında, sanki bir film sahnesi çekimiymiş gibi hareket ediyordu. Drone'lar gökyüzünde dans ederken, fotoğraf makinelerinin flaşları, Boğaz ’ın doğal güzelliğiyle mükemmel bir uyum yakalayan sahneleri ölümsüzleştiriyordu.

Emirgan sahilinin huzurlu atmosferi, bu yoğun çekim çalışmasının enerjisiyle birleşmişti. Gökçe’nin alışılmış karizmatik tavrı ve Digiovanni’nin enerjik yapısı, hava da mükemmel olduğu için birbirini tamamlayan bir sinerji yaratmıştı. Her iki şef de, kusursuz bir uyum içinde çalışarak, mükemmel açıları yakalamaya ve izleyicilerine görsel bir şölen sunmaya odaklanmışlardı. Çekimler boyunca, iki şefin birbirleriyle olan etkileşimi, dostluk ve ortak bir yaratıcılık anlayışından kaynaklanan bir rahatlık ve güven içeriyordu. Bazen esprili sohbetlere dalıp, bazen ise ciddi bir konsantrasyonla sahnelerini tekrar tekrar deniyorlardı.

Çekimlerin içeriği, henüz gizemini koruyordu. Ancak, Gökçe'nin basın mensuplarına yaptığı "Sosyal medya için çekim yapıyoruz" açıklaması, bu işbirliğinin milyonlarca takipçiye ulaşmayı hedefleyen bir sosyal medya kampanyasının parçası olduğunu gösteriyordu. Bu kampanyanın, Gökçe'nin küresel markasının daha da geniş kitlelere ulaşmasını sağlamayı amaçladığı düşünülebilir. Digiovanni'nin geniş Amerikan takipçi kitlesine erişimi, bu global stratejinin önemli bir bileşeniydi. Bu birliktelik, iki farklı kültürün ve mutfak geleneğinin bir araya gelmesinin yanı sıra, sosyal medya stratejilerinin yaratıcı ve etkili bir örneğini de temsil ediyordu.

Teknenin üzerinde, hem Gökçe'nin ünlü tuzlama hareketleri hem de Digiovanni'nin özgün yemek tarifleriyle ilgili muhtemel içeriklerin, profesyonel bir ekip tarafından özenle kaydedildiği gözlemlenebiliyordu. Mükemmel kompozisyonlar, Boğaz 'ın büyüleyici manzarasını ve İstanbul'un siluetini arkaplan olarak kullanıyordu. Çekimler boyunca, deniz meltemi, güneşin sıcaklığı ve şehrin uzaktan gelen humu, bu özel günün anılarına birer damga vuruyordu. Bu işbirliği, iki şefin sadece yemek dünyasında değil, sosyal medyanın geniş dünyasında da birbirlerini tamamlayan güçler olduklarını gösteriyordu. Sonuçta ortaya çıkacak olan içerik, hem görsel bir şölen hem de iki başarılı şefin ortak yaratıcılığının bir kanıtı olacak gibiydi. Milyonlarca insanın bekleyişini haklı çıkaracak bir işbirliğinin habercisi olan bu çekim, Boğaz 'ın tarih kokan sularında, geleceğin sosyal medya trendlerini de şekillendirecekti. Gökçe ve Digiovanni'nin bu projesi, küresel mutfak trendlerine yeni bir boyut kazandırırken, sosyal medya stratejilerine ilham vermeye de devam edecek gibi görünüyordu. Emirgan sahili, bu tarihi anı, sessiz bir tanık olarak hafızasında saklıyordu.